Şamil Sam hayatını kaybetii !!!!
"Boğazın Boğası" lakaplı Sinan Şamil Sam kimdir ? Evet efsanevi Profesyonel ağır siklet boks sampiyonumuz Şamil Sam'ı kaybettik Allah rahmet eylesin.. Aslen Karslı olan efsanevi boksörümüz 24 Haziran 1974te Almanyanın Frankfurt kentinde dünyaya geldi. Liseyi Ankarada İbni Sina lisesinde okuyan Şamil Sam okul çevresinde kız arkadaşına laf atanlara bi ton dayak atarak ün yapmıştır.
120 kilo ve 1.92m boyunda olan Şamil Sam, 9 defa türkiye şampiyonu oldu. Yıl 1992 olduğunda Gençler Dünya şampiyonu oldu ve ülkemizi gururlandırdı. 1993te Vize-Avrupa, 1995te Dünya ikincisi olan Efsanevi boksör 1999 yılına gelindiğinde ise büyüklerde Amatör boks Dünya şampiyonasını kazanarak ülkemizin bir kez daha gurur kaynağı olmuştur.
Efsanevi boksör 2000 yılına gelindeiğinde profesyonel olmuş ve 2002’de Polonya‘lı rakibi Przemyslaw Saleta karşı Avrupa Şampiyonluğu için ringe çıktı ve yedinci raundda nakavtla yenerek Avrupa şampiyonu oldu. Yaptı maçların 35inin 31ini kazandı ve bunların 16sı nakavtladır.
2004 te Güney Almanyanın Kempten kentinde Rus boksör Denis Bakthov’a karşı ringe çıktı ve 10. raundda nakavtla yenerek WBC klasmanında "Dünya Kıtalararası Ağırsıklet Boks Şampiyonu" oldu. Tarihler 11 haziran 2005i gösterdiğinde WBC Dünya Kıtalarası Ağırsiklet Boks Şampiyonası unvan maçında Ugandalı Peter Okhello’yı sayıyla yenerek ünvanını korumuş fakat bundan kısa bir süre sonra WBC Dünya Ağır siklet eliminasyon maçında rakibi Rus Oleg Maskaev’e hakem kararıyla yenildi.
Şamil Sam efsanevi boksörler arasına sokan "4 sol - 1 sağ" taktiğidir. Efsanevi boksör kendine has bu taktiğiyle rakiplerine 4 defa sol direk yumruk atar ve sonrasında öldürücü sağ kroşeyle rakiplerini yere serer.
Ne yazıkki efsanevi boksör 2010 yılında karaciğer yetmezliğiyle hastaneye kaldırılmış kardeşinden alınan karaciğerle sağlığına kavuşmuştur daha sonra tekrar başgösteren karaciğer yetmezliğiyle bir kez daha hastaneye kaldırılmış ve tedavi altına alınmaya başlanmıştır.
Tarihler 30.10.2015 i gösterdiğinde ise Efsanevi Ağır Siklet Boks Şampiyonu SİNAN ŞAMİL SAM'ı kaybetmiş bulunmaktayız. Allah Rahmet Eylesin..
30 Ekim 2015 Cuma
29 Ekim 2015 Perşembe
Başbakan Adnan Menderes'in Hayatı
Başbakan Adnan Menderes'in Hayatı
Geleceğin Başbakanı olacak Ali Adnan 1899 yılında Egenin güzel şehri Aydın da gözlerini dünyaya açtı. İbrahim Ethem bey ve Tevhide hanımın oğulları olarak dünyaya geldi Ali Adnan. Annesi Tevhide hanımın babası Hacı Ali Paşazade, Aydının önde gelen Ailelerinden biriydi ve kızına miras olarak Çakırbeylide 35 bin dönüm arazi bırakmıştı.Anlı şanlı itibarlı ve zengin bir aileydi Ali Adnanın anne tarafı. Ali Adnan 2.5 yaşında veremden annesini ve babasını kaybetmenin hüznünü yaşıyordu. Küçük Ali Adnan annesi ve babasını kaybedince ablasına bağlandı fakat 6 yaşına geldiğinde ablasınında ölümü o minik kalbi derinden sarsmıştı.
Küçücük yaşta acıyı birden tadıyordu geleceğin kudretli Başbakanı.Yumşak huyluluğu ve merhametliliği yaşadığı o acılardan sonra mizacı oluyordu.Öksüz ve yetimliğin verdiği mahcubiyetse ana karakterleri arasına girmişti.Annesinden babasından alamadığı Şevkati onların yerine babannesi tarafından veriliyordu ve bu Adnan menderesin öne çıkan kişilik özellikleri haline gelmişti.Fikret hanım sık sık nasihatlerde bulunurdu torununa oda can kulağıyla dinlerdi babannesini ve en çok toprak sevgisinden bahsederdi babannesi ve bir nasihatinde "Senin gibi on binlerce dönüm araziye sahip olan bir insanın çiftliğini yüz üstü bırakması affedilemez bir günahtır" demişti. Bu nasihatler gençlik dönemindeki çiftlik yaşamına yön vermiştir.
Tahsil hayatına İzmir İttihat ve Terakki Mektebi’nde başlayan Adnan Bey, Kızılçulu Amerikan Koleji’nde okurken misyonerlerle başı derde girdiği için, çeşitli makamlara müracaat etti. Müracaat ettiği makamların birinin başında Celal Bayar vardı. Bayar’la böyle tanışmış oldu.
Ankara Hukuk fakültesini bitiren Adnan bey askerliğini yedek subay olarak yapmıştır.Daha sonra 1.Dünya savaşı başgsterdiğinden Sökede piyade Albay yaveri olarak savaşa katılmıştır.
1930 senesinde Ali Fethi Okyar tarafından kurulan Serbest Fırkanın Aydın teşkilatını kurarak başkan olmuştur.Bu parti kapatılınca CHP'ye girmiş ve Aydın milletvekili olmuştur.1945 senesine kadar TBMM’de komisyon raportörlüğü yapan Adnan Menderes, o yıl Saracoğlu Hükümeti’nin getirdiği Toprak Kanunu Tasarısı'nı şiddetle reddederek, komisyondan istifa etti. Celal bayarında hem partiden hem milletvekilliğinden istifa etmesi Demokrat Partinin kurulmasına sebep olmuş ve 7 ocak 1946da Demokrat Parti kurulmuştur.
14 mayıs 1950 seçimlerinde DP oyların 53,5’ini alarak iktidar oldu. 10 senelik DP iktidarının tek başbakanı oldu ve o döneme damgasını vurdu. Bu zaman içinde Türkiyenin iç ve dış siyasetinde bir çok gelişme yaşanmıştır.27 Mayıs 1960 tarihinde yapılan askeri darbeyle iktidardan indirildi ve Yassıadaya hapsedildi.Daha sonra Yüksek Adalet Divanınca İdama mahkum edilmiştir.
Geleceğin Başbakanı olacak Ali Adnan 1899 yılında Egenin güzel şehri Aydın da gözlerini dünyaya açtı. İbrahim Ethem bey ve Tevhide hanımın oğulları olarak dünyaya geldi Ali Adnan. Annesi Tevhide hanımın babası Hacı Ali Paşazade, Aydının önde gelen Ailelerinden biriydi ve kızına miras olarak Çakırbeylide 35 bin dönüm arazi bırakmıştı.Anlı şanlı itibarlı ve zengin bir aileydi Ali Adnanın anne tarafı. Ali Adnan 2.5 yaşında veremden annesini ve babasını kaybetmenin hüznünü yaşıyordu. Küçük Ali Adnan annesi ve babasını kaybedince ablasına bağlandı fakat 6 yaşına geldiğinde ablasınında ölümü o minik kalbi derinden sarsmıştı.
Küçücük yaşta acıyı birden tadıyordu geleceğin kudretli Başbakanı.Yumşak huyluluğu ve merhametliliği yaşadığı o acılardan sonra mizacı oluyordu.Öksüz ve yetimliğin verdiği mahcubiyetse ana karakterleri arasına girmişti.Annesinden babasından alamadığı Şevkati onların yerine babannesi tarafından veriliyordu ve bu Adnan menderesin öne çıkan kişilik özellikleri haline gelmişti.Fikret hanım sık sık nasihatlerde bulunurdu torununa oda can kulağıyla dinlerdi babannesini ve en çok toprak sevgisinden bahsederdi babannesi ve bir nasihatinde "Senin gibi on binlerce dönüm araziye sahip olan bir insanın çiftliğini yüz üstü bırakması affedilemez bir günahtır" demişti. Bu nasihatler gençlik dönemindeki çiftlik yaşamına yön vermiştir.
Tahsil hayatına İzmir İttihat ve Terakki Mektebi’nde başlayan Adnan Bey, Kızılçulu Amerikan Koleji’nde okurken misyonerlerle başı derde girdiği için, çeşitli makamlara müracaat etti. Müracaat ettiği makamların birinin başında Celal Bayar vardı. Bayar’la böyle tanışmış oldu.
Ankara Hukuk fakültesini bitiren Adnan bey askerliğini yedek subay olarak yapmıştır.Daha sonra 1.Dünya savaşı başgsterdiğinden Sökede piyade Albay yaveri olarak savaşa katılmıştır.
1930 senesinde Ali Fethi Okyar tarafından kurulan Serbest Fırkanın Aydın teşkilatını kurarak başkan olmuştur.Bu parti kapatılınca CHP'ye girmiş ve Aydın milletvekili olmuştur.1945 senesine kadar TBMM’de komisyon raportörlüğü yapan Adnan Menderes, o yıl Saracoğlu Hükümeti’nin getirdiği Toprak Kanunu Tasarısı'nı şiddetle reddederek, komisyondan istifa etti. Celal bayarında hem partiden hem milletvekilliğinden istifa etmesi Demokrat Partinin kurulmasına sebep olmuş ve 7 ocak 1946da Demokrat Parti kurulmuştur.
14 mayıs 1950 seçimlerinde DP oyların 53,5’ini alarak iktidar oldu. 10 senelik DP iktidarının tek başbakanı oldu ve o döneme damgasını vurdu. Bu zaman içinde Türkiyenin iç ve dış siyasetinde bir çok gelişme yaşanmıştır.27 Mayıs 1960 tarihinde yapılan askeri darbeyle iktidardan indirildi ve Yassıadaya hapsedildi.Daha sonra Yüksek Adalet Divanınca İdama mahkum edilmiştir.
28 Ekim 2015 Çarşamba
29 Ekim Cumhuriyet Bayrami
Cumhuriyetimizin 92. Yılını yaşadığımız bu kutlu günde tüm okuyucularımızın 29 Ekim Cumhuriyet Bayramını tüm icten dileklerimizle kutlariz.
En büyük korkumuz MATEMATİK !!!
En büyük korkumuz MATEMATİK !!!
Beynimizde şimşekler çaktıran gözümün koktuğu Matematik nedir ? Matematiğin sözlükteki anlamıyla başlayalım.. Matematik, sayma, ölçme, cisimlerin şekillerini tanımlama gibi temel işlemlerden ortaya çıkan ve yapı, düzen ve ilişkileri inceleyen bilim dalıdır ayrıca Mantıksal irdeleme ve nicel hesaplamaları konu alan matematik, idealleştirme ve soyutlamalara dayanır. Matematik kelimesinin kökeni eski yunancadan gelmektedir ve eski yunancada ki anlamı ise "BEN BİLİRİM" dir.
Tarihin en eski bilim dallarından olan Matematik günümüze değin büyük gelişmeler gösterdi.Bu yüzden tanımını yapmak matematiğin ne olduğunu söylemek birkaç cümleyle olacak bir iş değildir.
Matematiğin Özelliklerini birkaç madde de sıralamak gerekirse;
1-Matematik; Bütün bilimlerin temeli ve kaynağıdır.
2-Kullanışlı ve Evrensel bir dil ve kültürdür.
3-İnsanların ortak düşünce aracıdır.
4-Ölçülenbilen nicelikler bilimidir.
5-Şekilleri,sayıları inceleyen ve aralarındaki ilişkileri kuran bilimdir.
Gelelim matematikten niye korkarız..
Matematik Kapalı bir kutu gibidir, Nasıl kapalı bir kutuya dışarıdan baktığımızda içindekinin ne olduğunu anlayamayız işte matematikte aynı bunun gibi dışarıdan bakan bi insan matematiğin güzelliği, insana sağladığı merak duygusunu araştırdıkça derinlere indikçe verdiği mutluluğu anlayamaz. Matematikten korkmamızın sebebi de kutuyu açıp o sonsuz bilgiye kendimizi bırakmadığımızdandır.
Bu aşamada öğretmenlere yani eğitimcilere düşen görev bizlerin bu kutuyu açıp matematiğin sonsuz dünyasını keşfetmemizi sağlamalarıdır.Her yaşta matematik öğrenilmez,bazı yönleriyle soyut bir bilim olduğundan çocuk daha somut işlemler dönemindeyken (7-12) soyut bilgileri çocuğa vermeye çalışmak boşa kürek çekmek gibi bişidir ve hiçbir mantığı yoktur.Böyle durumlarda çocuğun üzerine çok gidilmesi çocuğun matematikten soğumasına ve ileri ki zamanlarda matematikten korkmasına sebep olacağı unutulmamalıdır. Bir diğer dikkat edilmesi gereken husus ise "Çocuk matematiğe değil,Matematik çocuğa getirilmeli sevdirilmelir."
Matematik korkumuzun bir diğer sebebi de "Sınanma kaygısı" dır.Başkaları tarafından Aaa bak bu çocuk çok zeki gibi sözcükler duymanın başında matematikten başarı notu gelmektedir.Örneğin anne ve babalarımız karnemizi verdiğimizde ilk matematik notumuza bakarlar ve bu notun zeka seviyemizi gösterdiğine inanırlar.
Matematik başarısı insanların gözünde çok değeri ama çocuğun başarısı düşük, ayrıca çocuklarda matematiği kendi kişiliklerinin karşılığı olarak görmektedirler. Dünyanın neresinde olursanız olun hangi matematik öğretmenine sorarsanız sorun Matematik korkusunun sebebini "KAYGI VE KORKU" olarak nitelendirecektir.
Sonuç olarak biz öğrencilere düşen görev matematiğin o kapalı kutusunu açıp o sonsuz dünyaya dalmak, ailelerimize ve öğretmenlerimize düşen görev ise bizlere bu korku ve kaygıyı yaşatmayacak bir şekilde matematiği sevdirerek onu günlük hayatımızla ilişkilendirerek bizlere öğretmenleridir.
Herkes kendir görevini yapsa Matematik korkusu diye birşey kalmayacak matematik başarısı üst düzeylere çıkacaktır..
Beynimizde şimşekler çaktıran gözümün koktuğu Matematik nedir ? Matematiğin sözlükteki anlamıyla başlayalım.. Matematik, sayma, ölçme, cisimlerin şekillerini tanımlama gibi temel işlemlerden ortaya çıkan ve yapı, düzen ve ilişkileri inceleyen bilim dalıdır ayrıca Mantıksal irdeleme ve nicel hesaplamaları konu alan matematik, idealleştirme ve soyutlamalara dayanır. Matematik kelimesinin kökeni eski yunancadan gelmektedir ve eski yunancada ki anlamı ise "BEN BİLİRİM" dir.
Tarihin en eski bilim dallarından olan Matematik günümüze değin büyük gelişmeler gösterdi.Bu yüzden tanımını yapmak matematiğin ne olduğunu söylemek birkaç cümleyle olacak bir iş değildir.
Matematiğin Özelliklerini birkaç madde de sıralamak gerekirse;
1-Matematik; Bütün bilimlerin temeli ve kaynağıdır.
2-Kullanışlı ve Evrensel bir dil ve kültürdür.
3-İnsanların ortak düşünce aracıdır.
4-Ölçülenbilen nicelikler bilimidir.
5-Şekilleri,sayıları inceleyen ve aralarındaki ilişkileri kuran bilimdir.
Gelelim matematikten niye korkarız..
Matematik Kapalı bir kutu gibidir, Nasıl kapalı bir kutuya dışarıdan baktığımızda içindekinin ne olduğunu anlayamayız işte matematikte aynı bunun gibi dışarıdan bakan bi insan matematiğin güzelliği, insana sağladığı merak duygusunu araştırdıkça derinlere indikçe verdiği mutluluğu anlayamaz. Matematikten korkmamızın sebebi de kutuyu açıp o sonsuz bilgiye kendimizi bırakmadığımızdandır.
![]() |
Matematik nedir? |
Bu aşamada öğretmenlere yani eğitimcilere düşen görev bizlerin bu kutuyu açıp matematiğin sonsuz dünyasını keşfetmemizi sağlamalarıdır.Her yaşta matematik öğrenilmez,bazı yönleriyle soyut bir bilim olduğundan çocuk daha somut işlemler dönemindeyken (7-12) soyut bilgileri çocuğa vermeye çalışmak boşa kürek çekmek gibi bişidir ve hiçbir mantığı yoktur.Böyle durumlarda çocuğun üzerine çok gidilmesi çocuğun matematikten soğumasına ve ileri ki zamanlarda matematikten korkmasına sebep olacağı unutulmamalıdır. Bir diğer dikkat edilmesi gereken husus ise "Çocuk matematiğe değil,Matematik çocuğa getirilmeli sevdirilmelir."
Matematik korkumuzun bir diğer sebebi de "Sınanma kaygısı" dır.Başkaları tarafından Aaa bak bu çocuk çok zeki gibi sözcükler duymanın başında matematikten başarı notu gelmektedir.Örneğin anne ve babalarımız karnemizi verdiğimizde ilk matematik notumuza bakarlar ve bu notun zeka seviyemizi gösterdiğine inanırlar.
Matematik başarısı insanların gözünde çok değeri ama çocuğun başarısı düşük, ayrıca çocuklarda matematiği kendi kişiliklerinin karşılığı olarak görmektedirler. Dünyanın neresinde olursanız olun hangi matematik öğretmenine sorarsanız sorun Matematik korkusunun sebebini "KAYGI VE KORKU" olarak nitelendirecektir.
![]() |
Matematik |
Sonuç olarak biz öğrencilere düşen görev matematiğin o kapalı kutusunu açıp o sonsuz dünyaya dalmak, ailelerimize ve öğretmenlerimize düşen görev ise bizlere bu korku ve kaygıyı yaşatmayacak bir şekilde matematiği sevdirerek onu günlük hayatımızla ilişkilendirerek bizlere öğretmenleridir.
Herkes kendir görevini yapsa Matematik korkusu diye birşey kalmayacak matematik başarısı üst düzeylere çıkacaktır..
27 Ekim 2015 Salı
BİLİM DÜNYASININ DEVİ ALBERT EİNSTEİN KİMDİR?
Bilimin üstadı olan Albert Einstein kimdir ?
Albert Einstein 14 mart 1879 yılında Almanyanın Ulm kentinde dünyaya gelmiş, bilim dünyasına ışık tutacak olan bu cocuk ufakken çevresindekileri birçok hayal kırıklığına uğratmış 3 yaşına kadar zar zor konusabilirmiş hatta bazı sebeplerden dolayı okulu bırakmıştır.
Einstein Zürih Politenik Enstitüsünü bitirip Bernde bir patent dairesinde çalışırken bir yandan da dünyada çığır açacak makalelerini yayımlamıstır.
Einsteinın Bilime olan katkılarına geçmeden önce biraz kişiliği hakkında bilgi verelim; Albert Einstein espirili, neşeli, kahkahalarıyla tanınan ve bir o kadarda alcak gönüllü kibirsiz ve gösterişten hoşlanmayan biriydi..
Gelelim Einsteinın Bilime yaptığı katkılara; bilime birçok katkıda bulunmuş birçok makale yazmıştır ancak biz bunlarin en önemlilerini bahsedeceğiz.
Einstein Princeton Enstitüsünde göreve başladığında 55 yaşında idi ve hayata gözlerini yumana kadar burada "Bileşik alan teorisi kurami" üzerine çalışmalar yapmıştır.
Einstein; Faraday, Maxwell, Newton'dan etkilemiştir. 1905 yılında patent dairesinde memur iken Dünyayı sarsacak 3 makale yayımladı demiştik bunlardan ilki; Brown hareketleriyle ilgili olandır. Bu makalede o zamana kadar cevap bulunamayan ( İskoç botanikçi Robert Brown'ın mikroskopla polenleri incelerken polen taneciklerinin su içinde gelişi güzel hareket ettiğini görmüş ve bu olayı yıllarca açıklamamıstır.) olayın su taneciklerinin birbirleriyle çarpışması sonucu gerçeklestigini açıklamıştır.
İkinci makalesinde ise Fotoelektrikle ilgilenmiş Quantum teorisine katkıda bulunmuştur ve bu çalışmalarıyla 1921 yılında Nobel fizik ödülüne layık görülmüştür.
Üçüncü makalesinde ise Hareket eden cisimlerin elektrodinamiği üzerinedir. Einstein Fizik alanındaki çalışmalarıyla modern bilimi etkilemiştir.
Bilime çok büyük katkıda bulunan ve bilimin üstadı dedigimiz Albert Einstein 18 Nisan 1955 yılında vefat etmistir.
Albert Einstein 14 mart 1879 yılında Almanyanın Ulm kentinde dünyaya gelmiş, bilim dünyasına ışık tutacak olan bu cocuk ufakken çevresindekileri birçok hayal kırıklığına uğratmış 3 yaşına kadar zar zor konusabilirmiş hatta bazı sebeplerden dolayı okulu bırakmıştır.
Einstein Zürih Politenik Enstitüsünü bitirip Bernde bir patent dairesinde çalışırken bir yandan da dünyada çığır açacak makalelerini yayımlamıstır.
Einsteinın Bilime olan katkılarına geçmeden önce biraz kişiliği hakkında bilgi verelim; Albert Einstein espirili, neşeli, kahkahalarıyla tanınan ve bir o kadarda alcak gönüllü kibirsiz ve gösterişten hoşlanmayan biriydi..
Gelelim Einsteinın Bilime yaptığı katkılara; bilime birçok katkıda bulunmuş birçok makale yazmıştır ancak biz bunlarin en önemlilerini bahsedeceğiz.
Einstein Princeton Enstitüsünde göreve başladığında 55 yaşında idi ve hayata gözlerini yumana kadar burada "Bileşik alan teorisi kurami" üzerine çalışmalar yapmıştır.
Einstein; Faraday, Maxwell, Newton'dan etkilemiştir. 1905 yılında patent dairesinde memur iken Dünyayı sarsacak 3 makale yayımladı demiştik bunlardan ilki; Brown hareketleriyle ilgili olandır. Bu makalede o zamana kadar cevap bulunamayan ( İskoç botanikçi Robert Brown'ın mikroskopla polenleri incelerken polen taneciklerinin su içinde gelişi güzel hareket ettiğini görmüş ve bu olayı yıllarca açıklamamıstır.) olayın su taneciklerinin birbirleriyle çarpışması sonucu gerçeklestigini açıklamıştır.
İkinci makalesinde ise Fotoelektrikle ilgilenmiş Quantum teorisine katkıda bulunmuştur ve bu çalışmalarıyla 1921 yılında Nobel fizik ödülüne layık görülmüştür.
Üçüncü makalesinde ise Hareket eden cisimlerin elektrodinamiği üzerinedir. Einstein Fizik alanındaki çalışmalarıyla modern bilimi etkilemiştir.
Bilime çok büyük katkıda bulunan ve bilimin üstadı dedigimiz Albert Einstein 18 Nisan 1955 yılında vefat etmistir.
24 Ekim 2015 Cumartesi
Dünyanın Farklı Yerlerinden 14 Ürkütücü Mekan
Dünyanın Farklı Yerlerinden 14 Ürkütücü Mekan
1. Cehennem Kapısı, Türkmenistan
"Cehennem Kapısı" lakabıyla Darvaza Krateri 40 yılı aşkın bir süredir aktif bir şekilde yanmakta. 69 metrelik genişliği ve 30 metrelik derinliğiyle bu krater, Türkmenistan'ın %70'ini kaplayan Karakum Çölü'nün tam ortasında bulunuyor.
2. Hoia Baciu Ormanı, Romanya
Transilvanya bölgesinin Bermuda Şeytan Üçgeni olarak kabul ediliyor. 1968 yılında biyolojist Alexandru Sift, UFO benzeri uçan cisimleri fotoğrafladı. Yerlilere göre orman şeytani ve çok tehlikeli. Parapsikoloji ile ilgilenenlerin en çok uğradıkları ormanlardan biri.
3. Cincinnati Metrosu, ABD
1900'lü yılların başında yapımına başlanmış, ancak bütçe yetersizliğinden tamamlanamamış. O haliyle aynen durmakta.
4. Varoşa, Kıbrıs Rum Kesimi
Türkiye'nin Kıbrıs Harekatı sırasında boşaltılmış bir yer. O günden bugüne ıssız ve terk edilmiş bir halde duruyor.
5. Centralia, ABD
1962 yılındaki maden göçüğü ve yangından beri terk edilmiş şekilde duran kasaba
Sürekli sis ve duman altindaki bu yer Silent Hill oyun/filmindeki kasabaya benzerligi ile dikkat çekiyor. 1960'larda 5000 kisinin yasadigi bu yerde bir sinema, üç okul, bir düzine lokanta, bir postane ve yedi kilise vardi. Yani siradan bir madenci kasabasiydi diyebiliriz. Günümüzde ise sadece 4 kisi burada yasamaya devam ediyor.
Çogu terk edilmis bina, insanlar veya doga tarafindan yok edilmis. Kasabanin bazi yerleri ilk bakista içinden asfalt yollar geçen birer tarlaya benziyor, bazi yerlerde yeni bitmis ormanlar bile görülebiliyor. Geride kalan tek kilise ise her Pazar ayinlerine devam ediyor. Mezarliklarsa sürekli sis altinda ve oraya ugrayanlari ugursuz bir gizeme çekiyor.
Tüm bunlarin sebebi ise 1960'larin basinda baslayan ve halen daha sürmekte olan bir maden yangini. Alevlerin kasabanin altinda 250 yil kadar daha yanmaya devam edecegi tahmin ediliyor. David DeKok 1986'da kasaba hakkinda sunlari söylemisti: "Orasi hiçkimsenin yasayamayacagi bir yer. Merkür'den daha sicak, havasi Satürn'ünkinden daha zehirli. Alevlerin merkezinde sicaklik bin dereceyi(Fahrenayt) geçiyor. Ölümcül karbon monoksit bulutlari ve taslarin arasindan sizan diger gazlardan bahsetmiyorum bile"
Madenlerin derinliklerindeki yangin hala yanmaya ve her yöne dogru ilerlemeye devam ediyor. Çevre kasabalarda bu yanginin tehtidine her geçen gün biraz daha yaklasiyor. Centralia'da iste bu yüzden Silent Hill gibi sessiz ve ölümcül. Belki de orasi sadece bir yangindan daha fazlasi tarafindan bu hale getirilmistir. Belki de bir zamanlar orada yasayan binlerce kisi hala orada bir yerlerdedir. Caddeleri doldurmak için, sirenin çalmasini bekliyorlardir.
6. Bebekler Adası, Meksika
Terk edilmiş bir ada. Söylentiye göre bu adada küçük bir kız çocuğu ölmüş. Olaydan sonra da tuhaf hadiseler yaşanmaya başlamış
Bebeklerin tarihi adada tek başına yaşanyan bir adamla başlar.Birgün adanın yakınlarıda bulunan kanalda boğulmus bir kız çocuğu bulur ve çok geçmeden kızın oyuncak bebeğininde kanalda yüzdüğünü görür ve alır ağaça asar. aradan 50 yıl gecer adanın hemen her tarafında agaçlarda asılı oyuncak bebekler görülmeye başlar.
7. Harikalar Ülkesi, Çin
Çin'in Disneyland'e rakip olarak inşa ettiği eğlence merkezi olacaktı. Ancak, yapımı tamamlanamadı.Çin'in başkenti Pekin yakınlarında bulunan bu inşaat başladığında Asya'nın en büyük eğlence parkının yapıldığı ilan edilmişti. Ancak yerel yönetimler ve bölgede bulunan çiftçilerle çıkan anlaşmazlıklar inşaatın urmasına neden oldu. Sonunda Asya'nın en büyük 'Harikalar Diyarı Eğlence Parkı' tamamlanamadan kaderine terk dildi.
8. Muynak, Özbekistan
Eskiden Aral Gölü'nün sularıyla dolu bu alan Rusya tarafından kurutuldu. Geriye kum üzerinde tekneler kaldı.
9. Jatinga, Hindistan
Hindistan’ın kuzeyinde bulunan Jatinga köyü, her ne kadar sıradan bir köye benzese de her yıl Eylül-Ekim ayları arasında esrarengiz olaylara tanıklık ediyor. Bu tarihler aralığında yüzlerce kuş, yaklaşık bir mil uzunluğundaki alana 19:00-22:00 saatleri arasında çakılarak intihar ediyor.
10. Kabayan Mumya Mağaraları, Flipinler
İnsan eliyle yapılmış mağaralar. Dünyadan izole bu bölgedeki mağaralarda onlarca mumya bulunuyor.
Kabayan mumya mağaraları, Filipin Kuzey Filipin’de yaşayan Ibaloi tribi, ölülerini mumyalayarak bu mağaralara koyuyordu. Lanetli olduğuna inanılan bu alanlar 20. yüzyılda ortaya çıkarıldı.
11. Kryziu Kalnas, Litvanya
Haçlar Tepesi. Savaşta ölen yakınlarını anmak için yaptıkları bir tepe. Ruslar zamanında iki kez yıkmış. Ancak, halk sonradan daha çok haç getirip dikmiş.
12. Leap Şatosu, İrlanda
Perili olduğu söylenen şato. Birçok cinayete ve işkenceye ev sahipliği yapmış. Hakkında onlarca hayalet öyküsü var.
Leap Kalesi'nin hikayesi ise şöyle, 400 yıldan fazla bir zaman önce, 1532'de, iki kardeş birbirine düştü. Biri savaşçı diğeri ise rahipti. Rahip, kardeşinin kılıcından kaçerken sunağın üzerine düşerek öldü
13. Maunsell Deniz Kaleleri, Kuzey Denizi
İngilizler, Almanlar'a karşı inşa etmişler. Artık terk edilmiş. Kaçakçıların yuvaları haline gelmiş.
14. Oradour-sur-Glane, Fransa
Nazilerin tek bir canlı bile bırakmadığı Fransız kasabası. Hala yerleşim yok. Issız bir vaziyette.
Savaşın nasıl bir şey olduğunu sadece resimlerden, fotoğraflardan, anlatılanlardan anlamak zor. Ancak İkinci Dünya Savaşını iliklerine kadar yaşamış olan 652 nüfuslu Fransız kasabası Oradour-sur-Glane bunu size varlığıyla hissettiriyor. 9 Temmuz 1944 tarihinde Naziler tarafından işgal edilip, yerle bir edilen kasaba bugüne kadar hiç dokunulmadan bir açık hava müzesi olarak korunmuş.
Bu kasabada bir gününüzü geçirerek savaşın kokusunu alabilir, savaşın ne kadar berbat bir şey olduğuna şahitlik edebilirsiniz.
1. Cehennem Kapısı, Türkmenistan
"Cehennem Kapısı" lakabıyla Darvaza Krateri 40 yılı aşkın bir süredir aktif bir şekilde yanmakta. 69 metrelik genişliği ve 30 metrelik derinliğiyle bu krater, Türkmenistan'ın %70'ini kaplayan Karakum Çölü'nün tam ortasında bulunuyor.
2. Hoia Baciu Ormanı, Romanya
Transilvanya bölgesinin Bermuda Şeytan Üçgeni olarak kabul ediliyor. 1968 yılında biyolojist Alexandru Sift, UFO benzeri uçan cisimleri fotoğrafladı. Yerlilere göre orman şeytani ve çok tehlikeli. Parapsikoloji ile ilgilenenlerin en çok uğradıkları ormanlardan biri.
3. Cincinnati Metrosu, ABD
1900'lü yılların başında yapımına başlanmış, ancak bütçe yetersizliğinden tamamlanamamış. O haliyle aynen durmakta.
4. Varoşa, Kıbrıs Rum Kesimi
Türkiye'nin Kıbrıs Harekatı sırasında boşaltılmış bir yer. O günden bugüne ıssız ve terk edilmiş bir halde duruyor.
5. Centralia, ABD
1962 yılındaki maden göçüğü ve yangından beri terk edilmiş şekilde duran kasaba
Sürekli sis ve duman altindaki bu yer Silent Hill oyun/filmindeki kasabaya benzerligi ile dikkat çekiyor. 1960'larda 5000 kisinin yasadigi bu yerde bir sinema, üç okul, bir düzine lokanta, bir postane ve yedi kilise vardi. Yani siradan bir madenci kasabasiydi diyebiliriz. Günümüzde ise sadece 4 kisi burada yasamaya devam ediyor.
Çogu terk edilmis bina, insanlar veya doga tarafindan yok edilmis. Kasabanin bazi yerleri ilk bakista içinden asfalt yollar geçen birer tarlaya benziyor, bazi yerlerde yeni bitmis ormanlar bile görülebiliyor. Geride kalan tek kilise ise her Pazar ayinlerine devam ediyor. Mezarliklarsa sürekli sis altinda ve oraya ugrayanlari ugursuz bir gizeme çekiyor.
Tüm bunlarin sebebi ise 1960'larin basinda baslayan ve halen daha sürmekte olan bir maden yangini. Alevlerin kasabanin altinda 250 yil kadar daha yanmaya devam edecegi tahmin ediliyor. David DeKok 1986'da kasaba hakkinda sunlari söylemisti: "Orasi hiçkimsenin yasayamayacagi bir yer. Merkür'den daha sicak, havasi Satürn'ünkinden daha zehirli. Alevlerin merkezinde sicaklik bin dereceyi(Fahrenayt) geçiyor. Ölümcül karbon monoksit bulutlari ve taslarin arasindan sizan diger gazlardan bahsetmiyorum bile"
Madenlerin derinliklerindeki yangin hala yanmaya ve her yöne dogru ilerlemeye devam ediyor. Çevre kasabalarda bu yanginin tehtidine her geçen gün biraz daha yaklasiyor. Centralia'da iste bu yüzden Silent Hill gibi sessiz ve ölümcül. Belki de orasi sadece bir yangindan daha fazlasi tarafindan bu hale getirilmistir. Belki de bir zamanlar orada yasayan binlerce kisi hala orada bir yerlerdedir. Caddeleri doldurmak için, sirenin çalmasini bekliyorlardir.
6. Bebekler Adası, Meksika
Terk edilmiş bir ada. Söylentiye göre bu adada küçük bir kız çocuğu ölmüş. Olaydan sonra da tuhaf hadiseler yaşanmaya başlamış
Bebeklerin tarihi adada tek başına yaşanyan bir adamla başlar.Birgün adanın yakınlarıda bulunan kanalda boğulmus bir kız çocuğu bulur ve çok geçmeden kızın oyuncak bebeğininde kanalda yüzdüğünü görür ve alır ağaça asar. aradan 50 yıl gecer adanın hemen her tarafında agaçlarda asılı oyuncak bebekler görülmeye başlar.
7. Harikalar Ülkesi, Çin
Çin'in Disneyland'e rakip olarak inşa ettiği eğlence merkezi olacaktı. Ancak, yapımı tamamlanamadı.Çin'in başkenti Pekin yakınlarında bulunan bu inşaat başladığında Asya'nın en büyük eğlence parkının yapıldığı ilan edilmişti. Ancak yerel yönetimler ve bölgede bulunan çiftçilerle çıkan anlaşmazlıklar inşaatın urmasına neden oldu. Sonunda Asya'nın en büyük 'Harikalar Diyarı Eğlence Parkı' tamamlanamadan kaderine terk dildi.
8. Muynak, Özbekistan
Eskiden Aral Gölü'nün sularıyla dolu bu alan Rusya tarafından kurutuldu. Geriye kum üzerinde tekneler kaldı.
9. Jatinga, Hindistan
Hindistan’ın kuzeyinde bulunan Jatinga köyü, her ne kadar sıradan bir köye benzese de her yıl Eylül-Ekim ayları arasında esrarengiz olaylara tanıklık ediyor. Bu tarihler aralığında yüzlerce kuş, yaklaşık bir mil uzunluğundaki alana 19:00-22:00 saatleri arasında çakılarak intihar ediyor.
10. Kabayan Mumya Mağaraları, Flipinler
İnsan eliyle yapılmış mağaralar. Dünyadan izole bu bölgedeki mağaralarda onlarca mumya bulunuyor.
Kabayan mumya mağaraları, Filipin Kuzey Filipin’de yaşayan Ibaloi tribi, ölülerini mumyalayarak bu mağaralara koyuyordu. Lanetli olduğuna inanılan bu alanlar 20. yüzyılda ortaya çıkarıldı.
11. Kryziu Kalnas, Litvanya
Haçlar Tepesi. Savaşta ölen yakınlarını anmak için yaptıkları bir tepe. Ruslar zamanında iki kez yıkmış. Ancak, halk sonradan daha çok haç getirip dikmiş.
12. Leap Şatosu, İrlanda
Perili olduğu söylenen şato. Birçok cinayete ve işkenceye ev sahipliği yapmış. Hakkında onlarca hayalet öyküsü var.
Leap Kalesi'nin hikayesi ise şöyle, 400 yıldan fazla bir zaman önce, 1532'de, iki kardeş birbirine düştü. Biri savaşçı diğeri ise rahipti. Rahip, kardeşinin kılıcından kaçerken sunağın üzerine düşerek öldü
13. Maunsell Deniz Kaleleri, Kuzey Denizi
İngilizler, Almanlar'a karşı inşa etmişler. Artık terk edilmiş. Kaçakçıların yuvaları haline gelmiş.
14. Oradour-sur-Glane, Fransa
Nazilerin tek bir canlı bile bırakmadığı Fransız kasabası. Hala yerleşim yok. Issız bir vaziyette.
Savaşın nasıl bir şey olduğunu sadece resimlerden, fotoğraflardan, anlatılanlardan anlamak zor. Ancak İkinci Dünya Savaşını iliklerine kadar yaşamış olan 652 nüfuslu Fransız kasabası Oradour-sur-Glane bunu size varlığıyla hissettiriyor. 9 Temmuz 1944 tarihinde Naziler tarafından işgal edilip, yerle bir edilen kasaba bugüne kadar hiç dokunulmadan bir açık hava müzesi olarak korunmuş.
Bu kasabada bir gününüzü geçirerek savaşın kokusunu alabilir, savaşın ne kadar berbat bir şey olduğuna şahitlik edebilirsiniz.
22 Ekim 2015 Perşembe
OSMANLI PADİŞAHLARI HAKKINDA BİLİNMEYEN İLGİNÇ BİLGİLER
OSMANLI PADİŞAHLARI HAKKINDA BİLİNMEYEN İLGİNÇ BİLGİLER
--Osmanlı padişahları 36 tane’dır. Bazı padişahlar ikişer defa tahta çıktığı için saltanat değişikliği 39’u bulmuştur. İkişer defa saltanatta bulunanlar Murat II, Mehmet II ve Mustafa I’dir.
--Padişahların ilk 8’i halife ünvanına sahip değildi. Ondan sonraki 28 tane Osmanlı padişahı hem halife hem de padişah ünvanını taşımışlardır.
--Şair padişahların şiirlerinde ve divanlarında kullandıkları takma adlar şunlardır: II. Murat «Muradı»; Fatih Sultan Mehmet «Avni»; II. Bayezit «Adni»; I. Selim «Selimi»; I. Süleyman «Muhibbi»; II. Selim «Selimi»; III. Murat «Muradı»; III. Mehmet «Adli»; I. Ahmet «Bahtı»; II. Osman «Faris/ Farisi»; IV. Murat «Muradi»; II. Mustafa «İkbali»; III. Ahmet «Necibi»; I. Mahmut «Sebkati»; III. Mustafa «Cihangir»; III. Selim «İlhami»; II. Mahmut «Adli.»
--En çok yaşayan hükümdar 78 yaşında ölmüş olan Orhan Gazi’dir. En genç ölen padişah ise 18 yaşında şehit edilmiş olan II. Osman (Genç Osman)’dır.
--Tahta çıkış bakımından en yaşlı padişah 65 yaşında padişah olan V.Mehmet en genci de 7 yaşında tahta çıkan IV. Mehmet’tir.
--Tahtta en uzun kalan padişah Kanuni Sultan SÜleyman’dır. Saltanatı 45 yıl, 11 ay, 7 gün sürmüştür. En kısa saltanat da V. Murat’ın 93 günden ibaret saltanatıdır.
--Osman Gazi’den Kanuni’ye kadar ilk 10 padişah ordunun başında başkumandan olarak bütün seferlere katılmışlardır. Bu askeri geleneği ilk bozan II. Selim (Sarı Selim)’dir. Ondan sonra yalnız III. Mehmet, II. Osman, IV. Murat, IV. Mehmet, II. Mustafa savaşa gitmiştir. Ötekilerinden bazıları ordu ile hareket etmişlerse de savaş meydanlarına gitmemişlerdir. Bu duruma göre fiilen savaşmış olan Osmanlı padişahları 15’ten ibarettir. Geri kalan yirmi biri savaş görmemiştir.
--Gerileme Devri’nde bazı padişahlara savaşa girmedikleri halde ordunun kazandığı zaferlerden dolayı fetva ile gazi’lik unvanı verilmiştir. Bu padişahlar, sırası ile şunlardır: I. Mahmut, III. Mustafa, I. Abdülhamit, III. Selim, II. Mahmut, Abdülmecit, II. Abdülhamit, V. Mehmet.
--Sekiz padişah eceliyle ölmemiştir. Bunlardan I. Murat savaş meydanında şehit olmuş, Fatih’le II. Bayezit bir rivayete göre zehirlenmiş,
Genç Osman’la III. Selim öldürülmüş, I.İbrahim ile IV.Mustafa da tahttan indirildikten sonra fetva ile idam edilmişlerdir. Abdülaziz de ya öldürülmüş ya da kendini öldürmüştür.
--Yedi padişahın ölümü bir müddet gizli tutulmuştur. Bunlardan I. Mehmet’in 41 gün, II. Murat’ın 15 gün, Fatih’in 1 gün, Yavuz’un 9 gün, Kanuni’nin 48 gün, II. Selim’in 7 gün, III. Murat’ın 11 gün ölümü gizli tutulmuştur.
--Padişahlar içinde en çok çocuğu olan III. Murat’tır. Kız ve erkek çocuklarının 100-130’u bulduğundan bahsedilir.
--Fatih devrinden itibaren kanunlaşan şehzade idamı geleneği I.Ahmet devrinde kaldırılmıştır. Ondan önce yalnız Kanuni ile II. Selim tahta çıkışlarında kardeş kanı dökmemişlerdir. Çünkü bunların öldürecek kardeşleri yoktu.
--I. Ahmet’in hayatında 14 rakamının birleştiği noktalar vardır: Hicri takvim hesabı ile 14 yaşında 14. padişah olarak tahta çıkıp 14 yıl saltanat sürdükten 32 (yani 2 kere 14) yıl yaşadıktan sonra ölmüştür.
--I.İbrahim tarihte “Deli İbrahim” diye anılır. Çünkü süse pek düşkündü. Bu arada samur kürke büyük merak sarmıştı. Sakalına inci dizdirdiği de söylenir. «Deli» İbrahim bu zevk düşkünlüğü dolayısı ile devlet hazinesini çılgınca harcamıştır. Birtakım üfürükçüler bu arada Cinci Hoca da bu padişahın devrinde türemiştir.
--IV. Murat, Osmanlı padişahlarının en zalimidir. Ünlü tarihçi Hammer’in yazdığına göre 7 yıl içinde 20.000 kişiyi idam ettirmiştir.
--Osmanlı tarihinde gelip geçmiş 203 sadrazamdan 44’ü padişahların emriyle öldürülmüştür Padişah emriyle ilk öldürülen sadrazam Fatih’in veziri Çandarlı Halil Paşa’dır.
--Osmanlı padişahları 36 tane’dır. Bazı padişahlar ikişer defa tahta çıktığı için saltanat değişikliği 39’u bulmuştur. İkişer defa saltanatta bulunanlar Murat II, Mehmet II ve Mustafa I’dir.
--Padişahların ilk 8’i halife ünvanına sahip değildi. Ondan sonraki 28 tane Osmanlı padişahı hem halife hem de padişah ünvanını taşımışlardır.
--Şair padişahların şiirlerinde ve divanlarında kullandıkları takma adlar şunlardır: II. Murat «Muradı»; Fatih Sultan Mehmet «Avni»; II. Bayezit «Adni»; I. Selim «Selimi»; I. Süleyman «Muhibbi»; II. Selim «Selimi»; III. Murat «Muradı»; III. Mehmet «Adli»; I. Ahmet «Bahtı»; II. Osman «Faris/ Farisi»; IV. Murat «Muradi»; II. Mustafa «İkbali»; III. Ahmet «Necibi»; I. Mahmut «Sebkati»; III. Mustafa «Cihangir»; III. Selim «İlhami»; II. Mahmut «Adli.»
--En çok yaşayan hükümdar 78 yaşında ölmüş olan Orhan Gazi’dir. En genç ölen padişah ise 18 yaşında şehit edilmiş olan II. Osman (Genç Osman)’dır.
--Tahta çıkış bakımından en yaşlı padişah 65 yaşında padişah olan V.Mehmet en genci de 7 yaşında tahta çıkan IV. Mehmet’tir.
--Tahtta en uzun kalan padişah Kanuni Sultan SÜleyman’dır. Saltanatı 45 yıl, 11 ay, 7 gün sürmüştür. En kısa saltanat da V. Murat’ın 93 günden ibaret saltanatıdır.
--Osman Gazi’den Kanuni’ye kadar ilk 10 padişah ordunun başında başkumandan olarak bütün seferlere katılmışlardır. Bu askeri geleneği ilk bozan II. Selim (Sarı Selim)’dir. Ondan sonra yalnız III. Mehmet, II. Osman, IV. Murat, IV. Mehmet, II. Mustafa savaşa gitmiştir. Ötekilerinden bazıları ordu ile hareket etmişlerse de savaş meydanlarına gitmemişlerdir. Bu duruma göre fiilen savaşmış olan Osmanlı padişahları 15’ten ibarettir. Geri kalan yirmi biri savaş görmemiştir.
--Gerileme Devri’nde bazı padişahlara savaşa girmedikleri halde ordunun kazandığı zaferlerden dolayı fetva ile gazi’lik unvanı verilmiştir. Bu padişahlar, sırası ile şunlardır: I. Mahmut, III. Mustafa, I. Abdülhamit, III. Selim, II. Mahmut, Abdülmecit, II. Abdülhamit, V. Mehmet.
--Sekiz padişah eceliyle ölmemiştir. Bunlardan I. Murat savaş meydanında şehit olmuş, Fatih’le II. Bayezit bir rivayete göre zehirlenmiş,
Genç Osman’la III. Selim öldürülmüş, I.İbrahim ile IV.Mustafa da tahttan indirildikten sonra fetva ile idam edilmişlerdir. Abdülaziz de ya öldürülmüş ya da kendini öldürmüştür.
--Yedi padişahın ölümü bir müddet gizli tutulmuştur. Bunlardan I. Mehmet’in 41 gün, II. Murat’ın 15 gün, Fatih’in 1 gün, Yavuz’un 9 gün, Kanuni’nin 48 gün, II. Selim’in 7 gün, III. Murat’ın 11 gün ölümü gizli tutulmuştur.
--Padişahlar içinde en çok çocuğu olan III. Murat’tır. Kız ve erkek çocuklarının 100-130’u bulduğundan bahsedilir.
--Fatih devrinden itibaren kanunlaşan şehzade idamı geleneği I.Ahmet devrinde kaldırılmıştır. Ondan önce yalnız Kanuni ile II. Selim tahta çıkışlarında kardeş kanı dökmemişlerdir. Çünkü bunların öldürecek kardeşleri yoktu.
--I. Ahmet’in hayatında 14 rakamının birleştiği noktalar vardır: Hicri takvim hesabı ile 14 yaşında 14. padişah olarak tahta çıkıp 14 yıl saltanat sürdükten 32 (yani 2 kere 14) yıl yaşadıktan sonra ölmüştür.
--I.İbrahim tarihte “Deli İbrahim” diye anılır. Çünkü süse pek düşkündü. Bu arada samur kürke büyük merak sarmıştı. Sakalına inci dizdirdiği de söylenir. «Deli» İbrahim bu zevk düşkünlüğü dolayısı ile devlet hazinesini çılgınca harcamıştır. Birtakım üfürükçüler bu arada Cinci Hoca da bu padişahın devrinde türemiştir.
--IV. Murat, Osmanlı padişahlarının en zalimidir. Ünlü tarihçi Hammer’in yazdığına göre 7 yıl içinde 20.000 kişiyi idam ettirmiştir.
--Osmanlı tarihinde gelip geçmiş 203 sadrazamdan 44’ü padişahların emriyle öldürülmüştür Padişah emriyle ilk öldürülen sadrazam Fatih’in veziri Çandarlı Halil Paşa’dır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)